Nesibe Aldemir

YA DUYMAZSA!

Nesibe Aldemir

 Konuşmak eylemi insana özgüdür. Dil, hayatın akışı içerisinde insanların birbiriyle olan iletişimini yöneten araçtır. Anlaşmanın kaynağıdır. Huzur ve mutluluğun anahtarıdır. Bu nedenle doğru zamanda ve doğru yerde kullanılması hayatımızı büyük oranda etkilemektedir. Bu etkiyi olumlu yönde değerlendirmek için kulağımız ağzımızdan çıkanı duyma gayretinde olmalıdır. Peki ya duymazsa ne olur? İşte o zaman insanlarla olan iletişim ve ilişkiler olumsuz bir hal alır.

 Söz ağızdan kontrolsüz çıkarsa ok da yaydan hedefsiz çıkar. Kalp kırmaktan tutun da cana sebep olmaya kadar olumsuz neticeler doğurur.

 Kişi kullandığı üslup ve konuşma tarzı ile insan kazanır veya insan kaybeder. Çünkü insanları bir arada tutan tek neden muhabbettir. Düşünün görüşmeyi çok istediğiniz, konuşunca sesinde ve sözünde huzur bulduğunuz insanlarla olmak mı istersiniz yoksa bağırarak gücünü sesinde sanan, kaba sözleriyle etrafındakileri kendinden uzaklaştıran insanlarla mı olmak istersiniz? Cevap elbette ki huzur veren insanlarla birlikte zaman geçirmektir.

 Görüşmeyi çok istediğimiz arkadaş, eş, dost komşu veya akrabamızda bulunan özelliklerden en önemlisi muhabbetinin iyi olmasıdır.

  İnsan insana şifadır. İnsanların birbiriyle konuşması, sohbet etmesi,  birbirlerini dinlemesi kalbi ferahlatır. Tabi ki muhatap alınan kişinin kullandığı üslup önemli bir unsurdur anlaşmak ve anlaşılmak için.

 İnsan ilişkilerinin düzenli işleyişi bakımından büyük önem taşıyan konuşma tarzımız kişiliğimizi de yansıtır. Eğer üslupla ilgili bir sorun yaşıyorsak kişiliğimizi gözden geçirmeliyiz.

 İnsanın yetiştiği çevrenin etkisinde kalarak kullandığı konuşma tarzı herkes tarafından kabul edilmeye bilinir. Zamanla etrafındaki insanların sayısındaki azalmasından şikâyet eden kişiler üsluplarına bir ayna tutmalılardır. Yani konuşurken kendilerini duymak için çaba göstermelidirler. Kaybolan huzuru yeniden bulmak adına dilin de sözün de çekidüzene ihtiyacı vardır. Bu da ancak ağzından çıkanı kulağı duymak eylemine dâhil olmakla mümkündür.

 Kendini dinlemek sonrasında ise kendini bilmek… Birbiriyle tamamen doğru orantılı denklemlerdir. Bu denklemleri çözmeyi başaran insan, kalp kırmak yerine her zaman kalp fetheder.

 Kendine kulak vermeyi öğrenen bir insan konuşmayı öğrenmiş demektir. Çünkü ses tonunu ve üslubunu tanıyan kişi sevdiklerine yaptığı eziyetin farkında olacaktır. Böylece konuşurken nasıl konuşması gerektiğini bilecektir. Bu da kişiyi huzur ve mutluluğun kapısına yöneltecektir.

 Dile yansıyan tatlılık ve ölçü bu kapıya anahtar olacaktır. Huzurun ve mutluluğun kaynağı olan dil doğru kullanıldığı takdirde bütün güzellik kapılarına anahtar olacaktır.

 Kullandığımız üslup insanlarla anlaşma kaynağımızdır. Bunu bu şekilde kabul etmeyi başarabilirsek kaynağı sorunsuz şekilde kullanmayı da öğrenebiliriz.

 Kaynağında sorun olan hayatta anlaşılmak ve anlamak oldukça zordur. Gerek aile içindeki iletişimde gerekse bulunduğumuz sosyal çevre içindeki iletişimde yapılan hatalar kişiyi geri dönüşü olmayan yollara sevk edebilir.

 Diyeceğim şu ki değerli dostlar, bir tek sözle ne olacak demeyin! Üzerinden yarım asır geçmesine rağmen unutulmayan sözler kulağa hoş gelmeyen, kalp kıran ve gönül yıkan sözlerdir. Bir tek sözü ile kendinden soğutan ve bir daha görüşmeyi istemediğimiz insanların olduğunu unutmak ne mümkün. Ağzımızdan çıkanı kulağımız ya duymazsa kaygısını taşımak insan kazandırdığı gibi itibar da kazandırır. Sanırım Yunus Emre'nin şu anlam dolu dizeleri söylemek istediklerimi özetliyor;

“Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı

Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz”

Yazarın Diğer Yazıları