Nesibe Aldemir

Öze dönüş

Nesibe Aldemir

Dilimizde şikâyet şarkıları elimizde koca bir dünya telaşıyla yaşayıp gidiyoruz. Dünyayı yesek doyar mıyız sorusuna evet diyemiyoruz. Gerekli gereksiz isteklerimizin esaretinde sürdürdüğümüz yaşam, lezzetini günden güne kaybediyor.

Maddeye bağladığımız umutlarımız bir bir sönen mumlar misali yolumuzu aydınlatmaz oldu. Dünyanın göze yansıyan ışıltılı halleri hülyalarımızı süsler oldu. Fakat anladık ki bu işte büyük bir tezat var. Nostaljik mekânlara atıverdik kendimizi lüks evlerimizin vermediği huzuru belki oralarda buluruz umuduyla. Kahvenin kültürümüzdeki yerini yeniden hatırladık fotoğraf çekip paylaşmak amacıyla olsa da.

Yüreğimizde koca bir boşluk. O boşluğun maddeyle dolacağına inanmaktayız. Özümüzden her gün biraz daha kopmanın sebebi de bu olsa gerek. Evden çıkardığımız el dokuma halılar, kırlentler ve ahşap somyeler gözde mekânların baş tacı oldu. Ne de çabuk unuttuk onlardan bir an önce kurtulma hevesimizi. Şimdi çay kahve içmek için en nostaljik mekanları arıyoruz. Kısa süreliğine de olsa huzuru yakalayıp derin bir nefes almak istiyoruz. Çünkü hız çağında yaşıyoruz ve aldığımız nefeslerin tadını bilmiyoruz. Özümüzden koptuk ve tekrar ona dönüşün arayışındayız belki de. 

İnsan dediğin kalbiyle yaşar. Buna bağlı olarak da kalbiyle duymalı, kalbiyle konuşmalı ve kalbiyle hissetmeli hayatı. Tüketim çağı bu gerçeği kapatmakta ve insanı sadece bedenine hizmet eden bir köleye çevirmekte. Vaziyet böyle olunca da insan her yeni gün özüne biraz daha yabancılaşmakta ve içindeki huzuru kaybetmektir. Bu kayıp ise asık suratlı insanları, tedirgin ve kaygılı ruhları doğurmaktadır.

Koşa koşa gidip bol bol öz çekimler yaptığımız otantik mekânlar bizi bu ruh halinden kurtaracak diye umutlanırız. Belki de lüks mekânlardan alınan hazzın kat ve katını buralarda buluruz. Fakat ne çare ki orada yanan mumlar ve gaz lambaları da yüreğimizin karanlık caddelerini aydınlatmaz. Boşluklarımızı doldurmaz.

Huzur, maziyi hatırlatan kırıntılarda mı yoksa öze dönüş yollarında mı gizli? Dinlemek gerek yüreğin demini. Gökyüzüne bakmak gerek uzunca ve usulca… Mevsimlerin dilini öğrenmek onlarla uzun uzun konuşmak gerek… 

Muhabbet bağına girmeden geçilmez öze dönüş yollarından. Patika yollar misalidir bu yol. Samimiyet kokan güllerle süslüdür. Akarsular, nehirler yarışmaz dost kelamdan yüreğe düşen yağmurlarla. Biraz hüzün karışır biraz umut toprağına. Verim almak değildir çiftçinin emeli bu bağda. Derdi tel tel taramaktır dostun söze düşen nağmelerini herkesin herkesten kaçtığı çağda.

Yitirdiği özünü araya dursun insan. Antikalar, bakır kaplar, nostaljik mekanlar, el dokuma halılar, eski radyolar içinde… Ne de kör bir kuyu bu karanlık… Nasıl da büyük bir boşluk yürekte… Olmadı, olmuyor işte… Sadece eşyalarla dönülmüyor ki öze. Yeniden eskiyelim dedi meczup, ama kalbimizle… Olur da yanar kandillerimiz yeniden. Yeniden b/iz oluruz yüreklerde vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları