Nesibe Aldemir

Hedefe Doğru

Nesibe Aldemir

Hayatımızda neyi ön plana çıkarıyorsak onunla ilgili değişim ve gelişime odaklanarak yaşarız. Önem verdiğimiz değerler, maddi ve manevi öğeler başımızın tacı olur. Onlar olunca hayatımız tastamam olacak sanırız. Bu nedenle her şeyimizi o uğurda harcamak gözümüze gelmez.

Kimisi için bu dört artı bir evdir, kimisi için son model bir araba, kimisi için de yükseköğrenim görme hayalidir. Maddi manevi neyi varsa hepsini harcar insanoğlu emellerine kavuşmak için. Zamanı, aklı kalbi ve tüm bunları kapsayan ömrü…

Madde ayarlı ve odaklı sürdürülen bu akışta insan doyumsuz bir varlığa dönüşür. Kanaat bilmez, idrak edemez, bilinci kapanır ve dirayetini yitirir. Hedeflerin ve hayallerin içi sadece dünya ile doldurulmuş bir hayata hayat demek ne denli doğru olur? Bu kadar sığ düşünüp sığ yaşamak bizi kendi içimizde hücrelere mahkûm etti. Cehaletin kalbimizi saran pasını ilim ve bilimle silmeye çalışıyoruz. Fakat irfan ve ihsandan bir o kadar uzakta yaşıyoruz. Bilgi elimizin altında, parmaklarımızın ucunda kayıp duruyor. Adı üzerinde ya şu akıllı telefonların aklına güveniyoruz. Sorsan iyi kötü her birimiz cahil olmadığımızı kanıtlayacak bilgiye sahibiz. Hatta bazımız bazımızdan çok daha iyi biliyor. Bu bilgiç tavırlarımızla burnumuzda Kaf dağını ziyarete doymuyor. Fakat gel gör ki sahip olduğumuz ilimler, içimize kaçan dünyayı kalbimden çıkarmakta zorlanıyor. Yine sahip olduğumuz bilgiler, kalbimizi saran cehaletin pasını silmeye yetmiyor.

Kendimize birkaç ideal bulmuş avunup yaşarken kalbimizi tekmeler durur bir sancı. İnsan olmanın verdiği sorumlulukları hatırlatır durur bize. Tüm olmuşlara rağmen bir olmamış olanın varlığıdır kalbimizi ufalayan. Hayatımızdaki önceliklerin arkasına gizlenmiş, tozlu raflarda ölüme terk edilmiş, insanı Eşref-i mahlûkat( varlıkların en şereflisi) yapan hisler ve haller… Ne kadar yakınız onlara? Ne kadar gayret sarf ediyoruz onlara yakın olmak için? Kendimize karşı bu kadar zalim olmamızın nedeni nedir? İzzeti, şerefi, ihsanı, irfanı hayatımızın öncelikleri arasına ne zaman almayı planlıyoruz?

Gönlümüzdeki harabeleri ayağa kaldırmayı lüks bir ev, son model bir araba ya da bir üst diploma almak kadar idealize etmediğimiz müddetçe özümüzden kopuk yaşayacağız. İnsanın kendini sadece et, kemik ve kandan ibaret görerek yaşaması onu hangi mevki makama ulaştırırsa ulaştırsın tam anlamıyla huzura erdirmez. Aslında onun da yaradılışına zıt düşer bu vaziyetler. Tezatlar ikliminde mevsimsiz geçer zamanımız. Ömrümüzden dökülen günler, geceler birbirine benzemekten utanç duymaz. 

Baharın nazlı gülüşünün fakında olmaz kalbimiz, ta ki dirilişi seçene değin. İdeallerinin ve hayallerinin arasına gönlünü genişletmeyi eklemeyene kadar onulmaz bir karanlığın içinde çırpınır durur, insan. Hep ileri gideceğini hedefler. Fakat hep aynı yerde saydığı hissini taşır kalbinde. Bu hissin kaybolması için edindiği bilgiyi ve sahip olduğu ilmi hayatına giydirmekle mükelleftir, insan. Önceliklerini ve baş tacı ettiği emellerini yeniden göz atıp Vahiy süzgecinden geçirilmiş bir hayatı yaşamayı gaye etmelidir. Dünyalık mekânların ve maddenin ötesine t/aşınan kalpler, rotasını Rabbine çevirir. Aslında bu manevradır bizi eşref olma yoluna ileten. Neyi ne için yaptığımızı sorgulatan, dünyalık ideallerimizi de ahiret odaklı yapan… Hepsi için tek bir manevra gerektir belki de. O da yönümüzü Rabbimize çevirmek ve hedefe doğru ilerken önceliklerimizi tekrar gözden geçirmektir vesselam….

Yazarın Diğer Yazıları