Kerem Yıldırım

Yeni Anayasa / Toplumsal Sözleşme

Kerem Yıldırım

Anayasa denince aklımıza ilk etapta şunlar geliyor;

Teşkilatlı bir toplumda devletin yönetim biçimini belirleyen yazılı kurallar. 

Ayrıca yasama yürütme ve yargılama biçimlerinin ve bunların nasıl kullanılacağının sınırlarını çizen kurallar. Devletin sahipleri olan vatandaşların, haklarını, görevlerini ve hürriyet alanlarını belirleyen temel kanunlar.

En önemlisi ise; millet adına yönetme yetkisini kullanan devletin, milleti ile olan toplumsal sözleşmesidir.

Tarihi süreç içerisinde dünyanın birçok yerinde değişik evsafta anayasalar yapılmıştır.

Kimi zaman sadece devleti kutsayan, milleti adeta yok sayan anayasalar yürürlükte kalmıştır.

Bu tip anayasaların uygulanması toplum düzenini tamamen bozmuştur.

Bazen da kutsal devlet kavramını ön planda tutmakla birlikte, vatandaşlara da kısıtlı alanlar açan anayasalar yapılmıştır. 

Ülkemize baktığımızda ise durum şu minvalde cereyan etmiştir;

Millet olarak neş'et ettiğimiz Osmanlı Devleti'nde 23 Aralık 1876 yılında Kanuni Esasi (temel kanun) adıyla ilk anayasa ilan edilmiştir.

Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar dört ayrı anayasa yapıldığını görüyoruz.

1921 yılında Teşkilatı Esasiye adıyla çoğulcu ve katılımcı bir anayasa yürürlüğe girmiştir. Ancak ne yazık ki bu anayasanın ömrü çok uzun olmamıştır.

1924 yılında, 1921 anayasasının özgürlükçü ve katılımcı ilkelerini ortadan kaldıran başka bir anayasa yapılmış ve adeta devleti korumaya alan bu anayasa, vatandaşı sahipsiz bırakmıştır.

Daha açık bir deyimle, devletin milleti dönemi başlamış, devlet gücü kendisini millete karşı koruma duvarlarıyla izole etmiştir.

Bu anayasa 1961 yılına kadar uygulamada kalmıştır.  Ne yazık ki bu anayasa ile birlikte milletin özgürlük alanları tamamen elinden alınmış, milletin ensesinde adeta boza pişirilmiştir.

Bu baskıcı süreçte milleti ayakta tutması gereken değerlerin kahir ekseriyeti toplum hayatından silinmiştir.

1924 anayasasından kaynaklanan jakoben uygulamalar milletin üzerinden silindir gibi geçmiştir. 

1961 yılında ise darbeciler tarafından yeni bir anayasa yapılmıştır. 

1960 yılında Demokrat partiye ve Millete karşı darbe yapan millet düşmanı zihniyet, bu milletin bünyesine asla uymayan yeni bir anayasayı millete dayatmıştır.

Bu anayasa ile birlikte devletin millete karşıya kendisini koruma duvarları daha da güçlendirilmiş, milletin esamesi okunmaz hale gelmiştir.

1980 yılında ise yine bir askeri darbe sonucunda yeni bir anayasa yapılarak millete rağmen yürürlüğe konmuştur.

Bu anayasa, tamamen milleti hizaya getirmeyi hedefleyen, milleti adam yerine bile koymayan, vesayetçi ve millet düşmanı bir zihniyetin ürünüdür.

Toplumun temel dinamikleri ile bağdaşmayan, devletle milleti çatıştıran darbe ürünü olan ve her kesimi bir kalıba sokmayı hedefleyen bu tip anayasalar toplumsal barışı adeta tarumar etmiştir.

Çünkü 1924,1960 ve 1982 yıllarında yapılan anayasalar, batıdan tercümeye dayalı, milletimizin yapısına asla uymayan, askeri vesayetin ve Kemalist ideolojinin ötekileştirici ruhunu taşımaktadırlar.

2010 yılında yapılan referandumla kısmi bir değişiklik yapılarak toplumda bazı rahatlamalar sağlanmışsa da, maalesef bu durum sadra şifa olmamıştır.

Artık, sivil, ötekileştirmeyen, devletin değil milletin öncelendiği yeni bir anayasanın yapılmasının vakti gelmiş ve geçmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa yapımı ile ilgili beyanı yüreklere su serpmiştir.

Vakit milletin devleti ile hiçbir ihtilaf göstermeden barıştığı, kucaklaştığı bir anayasanın yapılması vaktidir. 

Milletimizin 'işte benim anayasam' diye gönül rahatlığıyla sahipleneceği yerli bir anayasanın topluma kazandırılması elzemdir.

Yeni anayasa yapım sürecinde başta STK'lar ve siyasi partiler olmak üzere,  herkes elinden gelen katkıyı sunmalıdır.

Yeni bir anayasa yeni bir 'toplumsal sözleşme' demektir.

Ülkemiz ve milletimiz bu toplumsal sözleşme ile kendisine daha çok güvenecek, adımlarını daha sağlam atacaktır.

Gelecek nesillere sağlam bir miras bırakmanın yolu milli bir anayasadan geçmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları