Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

SÖZ OLA, ÇAĞLAR AŞA

Kıymetli Dost,

Âdem’den bugüne milyarlarca insan geldi, geçti dünyadan… Hem zaten gelen, geçer; doğan, ölür…

Âşık Veysel’in deyişiyle “İki kapılı bir han” olan bu dünya nice zalimleri ve nice mazlumları ağırladı. Kimi, varlığıyla dünyaya şeref kattı; kimi, lanetle anıldı… Kiminin varlığı, yokluğuna karıştı; kimi, asırlar geçse de unutulmadı…

Öyleleri vardır ki bazen bir sözüyle, bazen bir eylemiyle mesaj yollar asırlar sonrasına… İşte onlardan biri: Ömer bin Hattab

Ondan bahsederken hayat hikâyesini anlatacak değilim. Hayatı tarihin derinliklerinde kalmış birinden bahsetmek ne işimize yarar ki örnek almayacaksak?

Bu sebeple ben, Ömer bin Hattab’ın meseleler karşısındaki duruşuna misal getirip onun duruşuyla bizlerin duruşunu mukayese etmek istiyorum. O, bizim için bir mihenk taşı olsun ve onu örnek aldığını, onun adaletini özlediğini söyleyenlerin ona ne kadar benzediğini birlikte görelim.

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber’in(s.a.v.) arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas, Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir. Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’ın tavsiyesi üzerine başkent Medine’ye gider. Orada Ömer vardır. 

Mağdur Yahudi vatandaş, Müslüman halifeye derdini anlatır. Hz. Ömer, meseleyi sorar, soruşturur ve vatandaşı haklı bulur. Şam valisine haber gönderir. Vatandaşın malı kendisine iade edilecektir. Ayrıca valiye de çağlar aşan şu sözü söyler: “CAMİYİ YIK, ADALETİ YIKMA.”

Kıymetli Dost,

Bir düşünsene, inancından bile olmayan bir başkanın huzuruna gidip hakkını isteyecek kadar özgür bir ortam var. İnancından bile olmayan bir devlet başkanının adaletine mutlak bir güven var. 

Benzer bir olay da Mısır’da yaşanır. Mısır valisinin oğlu, at yarışını kaybedince yarışı kazanan vatandaşı kırbaçlar ve hakaret eder. Kırbaçlanan gencin babası da kalkar başkente gelip durumu başkana anlatır. Hz. Ömer, valiye emreder. Kırbaçlayan, kırbaçlanacaktır. Bir de kıyamet kopana kadar semalarda yankılanacak şu sözü söyler: “ANALARINDAN HÜR OLARAK DÜNYAYA GELENLERİ NE ZAMANDAN BERİ KÖLELEŞTİRİR OLDUNUZ?”

Diyebilirsin ki küçücük bir devleti yönetmekle koca koca devletleri yönetmek aynı şey mi? Tabii ki büyük devletlerde vatandaşın yöneticilere ulaşması kolay olmayabilir, diyebilirsin.

Ben de sana derim ki senin o küçük zannettiğin devlet, Hz. Ömer döneminde dünyanın en güçlü ve sınırları en geniş devletlerinden biriydi. Arap Yarımadası, Irak, İran, Azerbaycan bölgesi, Filistin ve çevresi ile Mısır gibi yerler İslam Devleti’nin sınırları içinde yer alıyordu. Böyle devasa bir devletin başkanına, bir vatandaş zorluk çekmeden ulaşabiliyordu. Ayrıca kalplerinde hastalık bulunanlar ile İslam’a düşmanlıklarından dolayı devlet başkanına düşmanlık besleyenler hariç kimsenin adaletten yana kaygısı yoktu. 

Peki ya bugün?

Bugün “Camiyi yık, adaleti yıkma.” sözünün ne mânâya geldiğini bilen ve fiilleriyle bu sözün hakkını veren kaç yönetici sayabilirsin? Saydıklarına selam olsun…

Vesselam…  

Yazarın Diğer Yazıları