Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

UNUTAN, UNUTULUR…

        Konferansın sonuna geldiğinde birkaç soru alabileceğini söyleyince orta sıralardan bir dinleyicinin, gecenin konusuna da uygun olarak “Tesirinden kurtulamadığınız bir olay var mı?” sorusuna muhatap olmuştu.

Birkaç saniye düşündü ve “Var” dedi. Akabinde devam etti: “Tanıdığım biri vardı. Müslüman’dı ama namazı bazen kılar, bazen kılmazdı. Özellikle elinde bir iş varken işe ara verip namaz kılmak kendisine ağır gelirdi ve genellikle nefsine yenik düşerdi. Sabah namazına kalkıp kalkmadığını sorduğumda ise uyanamadığını söylerdi. 

Müslüman’dı ama bir kere olsun Kur’an mealini baştan sona okumamıştı. Oysaki kitap okumayı seven biriydi. Her nedense okuduğu kitaplardan, Kur’an’a sıra bir türlü gelmezdi. Durum böyle olunca da hâliyle yaşantısı Kur’an’a göre olmazdı. Gün gelir saatlerce kahvehanede vaktini heba eder, gün gelir daha çok para kazanmak için şüpheli şeylere hatta harama düşerdi. Ne de olsa tevbe kapısı açıktı. En sonunda güzel bir tevbe eder, günahlarından temizlenirdi. Aslında hâli vakti yerindeydi. Bankadaki birikiminin yanında İstanbul’un gözde semtlerinin bazılarında ev, dükkân ve arsa gibi gayrımenkulleri vardı.

Bir Müslüman, bunca mala mülke rağmen daha çok kazanma adına niye harama korkusuzca dalar, anlamış değilim. Bir başkasını anlarım fakat Müslüman’ı anlayamam, anlamamalıyım, anlamamalıyız…

Velhasıl, bundan yaklaşık iki ay kadar evvel evde oturmuş Kur’an meali okurken telefonum çaldı. Telefondaki kişi, bahsi geçen arkadaştı.  Hastanede olduğunu ve benimle görüşmek istediğini söyledi.

Ziyaretine gittiğimde bambaşka birini bulmuştum karşımda. Karşımdaki yatakta uzanmış, mahzunca bana bakan şu adam, kazanma hırsıyla taviz üstüne taviz veren adam mıydı?

        Bir müddet muhabbet ettik. Hastalığın yıprattığı bedeninin sızısını dindirebilmek için türlü ilaç tedavileri uygulanıyormuş. Şifa diledim kendisine Allah’tan. Kendisi de biliyordu bu hastalıktan kurtulmanın ancak bir mucizeye bağlı olduğunu… Yine de insan ölümü kendine yakıştıramıyor. En çok kendine yakıştıramıyor. Bir umut, iyileşirim diye düşünüyor ama birçoğu o umudu kalbinde taşırken can veriyor. Onunkisi de öyle oldu. Ziyaretimden birkaç gün sonra vefat haberini aldım.

Ziyaretim sırasında kendisine bir tavsiyede bulunmuştum. Henüz nefes alıyorken ve henüz şuurun yerindeyken sahip olduğun malın bir kısmını sadaka olarak bağışla. İnfakta bulun ve bu vesileyle sevindir mahzun yürekleri, mağdur evleri… Bizimle kabre gelecek olan da ahirette boynumuza dolanacak olan da sadece amellerimizdir, demiştim.

Maalesef nasihatimi dikkate almamış. Belki de yaşayacağını zannedip ertelemişti. Lakin ölümün tehiri yok… Gelir, alır ve gider…

Size daha ilginç bir şey söyleyeyim. Bu arkadaş, variyetli olduğu için kapısından ancak zenginlerin girebileceği bir hastanede tedavi görüyordu. Ölünce, hastane yönetimi yüklü bir hesap çıkarmış varislerine fakat varislerinden hiçbiri bu hesabı ödemeye yanaşmamış ve dört gün boyunca hastanenin morgunda bekletilmiş. Tam dört gün… Onca servete rağmen para yüzünden cesedinizin dört gün morgda rehin tutulması ne kadar ibretlik... Sorunuzu böylece cevaplandırmış olayım.”

Tüm dinleyicilere teşekkür edip konferansı noktalarken de şu cümleleri kurmuştu:

“SAKIN OLA MEŞGULİYETLERİNİZ SİZİ REHİN ALIP DA İBADETLERİNİZİ GERİ BIRAKTIRMASIN. SONRA ALLAH SİZİ MORGDA REHİN BIRAKIR DA ZİYANA UĞRAYANLARDAN OLURSUNUZ.”

Yazarın Diğer Yazıları