Enes Tarım

Vasatilik

Enes Tarım

Zamanın ruhu çok tahripkar. 

Yeni bir yıla daha girdik ve zaman su gibi akıp gidiyor.

Her yıl elimizdekileri azaltarak, tüketerek bir diğerine geçiyoruz.

İslam toplumları geçmişten bugüne sapkınlıklar, fitne ateşleri ve mezhep savaşlarından 
kaynaklanan acılara, tükenişlere sahne oldu.

Öyle de olsa Allah’ın hikmeti gereğince her daim ümmetin hayır üzere olan ve vasat davranan, aşırılıklardan kaçınan, dünyaya meyletmeyen kısmi topluluklar az da olsa sürekli var olageldi.

Sayıları az da olsa…

Bu değerli topluluklar aslında her daim her asırda aşırılıklardan kaçınıp mutedil davranmanın tüm bir ömrün en değeri birikimi olduğunu ve ebedi ahiret yurdunda elindeki en değerli şeyin bu olacağını biliyordu.

Yani vasat ümmet olmak…

***

Araplar bu kelimeyi yani vasat kelimesini kullandıklarında “doğru olmak, hayırlı olmak, iki taraf arasında ortada bulunmak” gibi anlamlardan birini kastetmekte idiler.

Yani iki uç arasında denge, eşitlik, bir tarafın diğer taraf karşısında aşırı olmaması, ifrat ve tefritten kaçınmak, ne aşırı gitmek ne de ihmal etmek. 

Velhasıl orta yolu tutmak… 

En faziletli en doğru en kaliteli en mükemmel yani ideale en yakın olanı.

Adil olmak, hayırlı olmak, aşırı olmamak, iki ucun ortasında olmak… 

***

“Vasatun” kelimesinin Kuran’da geçtiği yerlere baktığımızda:

 “Böylelikle sizi dengeli, ölçülü (vasat) bir topluluk kıldık.” (Bakara, 143) ayeti genel olarak “Allah sizi adaletli, dengeli, hayırlı bir topluluk kıldı” anlamında tefsir edilmekte.

Yani onlar Hristiyanlar gibi aşırı gitmeyen ve dini vecibeleri hafife alan Yahudiler gibi de dinlerini ihmal edip hafife alan topluluklar değildir.

Ki Ehli Kitap Hz. İsa’yı ilah kabulü ile Allah’a oğul nispet ederek aşırı gidiyor; hahamlarına ve rahiplerine günahlarını her itiraf etmelerinde masum oldukları ve günahlardan korunmuş olduklarını sanıyorlardı. 

Bu konuda Kuran ifadeleri çok sertti: “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını rab olarak kabul ettiler.” (Tevbe, 31)

Allah ehli kitabın bu aşırılıkları karşısında Müslümanları dengeli, mutedil ve aklıselim bir toplum olmaya çağırmaktaydı:

“Onların en aklıselim olanı (vasat olanı) “Ben size Rabbinizi tesbih etseydiniz ya dememiş miydim?” dedi.” (Kalem, 68) 

Ayette geçen aklıselim olmayı tefsirler  “en âdil, en akıllı, en üstün ve en hayırlı olma” anlamında yorumlamakta.

Diğer bir ayette bu aklıselimlik: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.”Âl-i İmrân, 110) şeklinde yer alırken yine vasat olma haline vurgu yapılmakta.

O halde istenilen şeyden fazlasını yapmak ifrat, azını yapmak ise tefrittir.

 İfratın ve tefritin her türlüsü doğru yoldan sapmadır. 

Hayırlı olan ise işin iki ucun arası olmak, ortada bulunmak, vasat olmaktır.

Sahabe bu ayetleri ve Hz. Peygamberi en iyi anlayandır. 

Onlar vahye şahit olmuş, Rasulullahı dinlemiş, fiillerine şahit olmuş, emrettiklerini yapmış, yasakladıklarından kaçınmış, onun tutumunu metot olarak benimsemiş, uygulamalarına tabi olmuş seçkin bir topluluktu. 

Vasat olma hususunda da en iyi örnek onlardı. 

Kuran onlara kötü örnekler üzerinden ifrat ve tefritten uzak durmalarını emrederek böyle davranışlardan men ediyor, nebi de onları tahkim ediyordu:

“De ki: Ey Kitap Ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.” (Mâide, 77) 

“Heva ve heveslerine tabi olan, işi gücü azgınlık, aşırılık olan kişilere tabi olma.” (Kehf, 28)

Beraberinde hikmetle, güzel sözle nasihatle en güzel, en uygun bir tarzda hareket etmemizi emretmektedir: “İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle hareket ederek, güzel nasihatlerle çağır. 
Ve onlarla güzel bir şekilde mücadele et.” (Nahl, 125)

***

Bugün ifrat ve tefrit anlamında en çok yaptığımız şeylerden biri dünyaya meylimizin yanı sıra kabalık, sertlik ve kızgınlıktır.

Beraberinde taassuplarımız, fikirlerimizi empozeye çalışmamız ve katılığımız. 

Çevremizdeki herkes hakkında suizanda bulunmamız ve tekfirciliğimiz...

İslam âlemi Nebinin ölümünü müteakip bereketli günlerini bitirip çeşitli problemlerle karşı karşıya kaldı. Çok değil ilk dört halifeden hemen sonra İslam devletinin tüm mescitlerinde yüz yıl boyunca Cuma namazlarında evladı resule İslam halifelerinin emri ile lanet okutulması dahi aslında vasat olmaktan sapmayı, aşırılığımızı ve ne derece kirlendiğimizi göstermesi açısından önemli.

Bugün de aynı aymazlık sürüp gitmekte.

İslam dünyası tüm coğrafyalarında yönetici İslam kralları eşliğinde her geçen gün mutedil olandan vasat olandan uzaklaşarak İfrat ve tefritin zirve yaptığı, aşırılığın iyice belirginleştiği, kin ve nefretin haddinden fazla arttığı tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. 

Bunun kökeninde şüphesiz kitabın buyruklarına kulak asmamak, vasat olandan uzaklaşılıp ifrat ve tefritte karar kılmamız var. 

O halde bugün önceliklerimizden biri yüce Allah’ın Kuranda çerçevesini çizdiği vasatiliğe dönüştür. 

Yaşadığımız toplumdaki fertlerle akrabalarla komşularla ilişkilerimizde itidal sınırlarını aşmamaya gayret göstermek; ticari ilişkilerimizde, ibadetimizde, ahlakımızda, davetimizde, çevremizle olan ilişkilerimizde vasatı yakalayabilmek, sınırı aşmamak, aklıselim olmaktır.

Vasat yol sıratı müstakimdir ve mutedil düşüncenin neticesidir. 
Müminler ancak fikir ve akidelerini Kur’an’a göre düzenlemekle vasat olmayı becerebilirler.  

Bizlerse bunlardan yani vasatilikten uzak dünyaya olan meylimiz bizi dünya için koşmaya zorluyor sürekli.

Koşuyor koşuyoruz biteviye...

Önümüze ne çıkarsa saldırıp kırıp dökerek yaralayarak öldürerek koşuyor koşuyoruz.

Ta ki yorgunluktan bitap düşüp tükenip ölene kadar sürüyor dünya koşumuz. 

Elimiz boş, amel defterimiz boş, ahiret beklentimiz boş…

Heyhat…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları