Enes Tarım

Takiyye ve siyaset

Enes Tarım

Traverten taşlarla döşenmiş yolların önemli özelliği nedir bilir misiniz?

Yürürken aralıklı döşenmiş bu taşlar, takılma endişesi ile sakin yavaş ve ölçülü bir şekilde baş önde eğik yürümeye zorlar insanı. Yani istemeden de olsa bilinçsizce zorunlu bir saygı ve tazimle yürür insan elinde olmadan. 

O yüzden olsa gerek, anıt benzeri yapıların yolları bu taşlarla kaplıdır. Keza evliya mezarı denilen kabir yapılarının birçoğunun giriş kapılarının küçük yapılmasının da amacı da böyle. Eğilerek saygı ve tazim ön kabulleri ile huzura, makama girmesidir istenen talipten.

Rükû edercesine hürmetle, baş öne eğilerek… 

***

Böylesi putçuluk kokan seremonilere ve büyük bir ihtimamla kurulan genel tazim cümlelerine alışığız hepimiz. 

Laiklik demokrasi ve çağdaşlık kelimeleri ile bezeli şirk kokan hamaset dolu cümleler yaşadığımız sıradan şeyler. Mozolelere çelenk yerleştirme ve ülke erkânı ile beraber saygı duruşunda bulunma fasılları gibi...

Hangi düşünce, görüş ya da düşünceden olursa olsun kurum, vakıf ya da siyasi parti ileri gelenlerimiz bu seremonileri tekrarlayıp duruyor. Böyle şirk dolu ritüellere alışığız artık. 

Sonuçta takiyye tadında yinelenen şirk dolu ritüeller zaman içerisinde meşrulaşıyor, sıradanlaşıyor, helalleşiyor. Takiyyenin böyle bir dönüştürücü gücü var nedense…

***

Takiyye korunmak ve sakınmak demek. 

Kelime Kuran'da Ali İmran suresinin: "Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa artık Allah’la olan bağını koparmış demektir. Ancak onlardan gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başka…” (Ali İmran 28) ayetinde "tukâh" (sakınma) kökü ile geçmekte. 

Genelde ihtiyat, korku ve gizlenmek anlamında mecburiyet veya zarar tehdidi karşısında dini inançlardan ödün vermek anlamını ihtiva ediyor. Yani ölüm ve işkenceden kurulmak amacıyla olduğundan farklı görünmek, davranmak. 

Şia hayatın her safhasında gelebilecek muhtemel bir tehlike anında onu uygulanması gereken bir zorunluk/azimet olarak benimsedi. 

Hatta Şîanın İsna Aşeriyye koluna ait kaynaklarda açık bir şekilde, “takiyyesi olmayanın imanının olmayacağı”; bu yüzden de “takiyyeyi terk etmenin tıpkı namazı terk etmek gibi olduğu” rivayetleri yer almakta.

İslâm tarihi boyunca muhalefette kalma, baskı altında tutulma, can, mal ve inanç emniyetinden mahram bırakılma gibi sebepler şianın bu kullanımına gerekçe olarak gösterilebilir. Onlar asırlar boyu hâkimiyetleri altında yaşadıkları devletlerin hükümranlığını görünüşte kabul etmek suretiyle canlarını, mal ve inançlarını korumak durumunda kaldıkları için de konuyu zamanla rivayetlere dayandırarak bir inanç meselesi haline getirdiler.  

O yüzden olsa gerek takiyye dini metinlerden çok mezhebi bir tavır olarak yer buldu kendisine tarih boyu. Her dönem ihtiyaç duyan dindarlar bol bol tüketti bu kavramı. Kimi zaman “reel politik” kimi zaman da “maslahat” dendi adına modern çağrışımlar için. 

Adı ister “takiyye” ister “reel politik” isterse de “maslahat” olsun yaşanan tüm çirkinlikler, puta tapıcılıklar,  fütursuzluklar bu isimler altında meşrulaştırıldı. 

Şia dışında kalan mezheplerin takiyyeye geçmişte geniş anlamlar yüklememesi belki mevcut iktidarlarla yakın ilişkiler kurmaları olsa gerek.
Bunu söylerken, muhafazakâr halk yığınlarına saray adına yol gösteren, itaati emreden sözde âlim ve din adamlarını kastediyoruz; yoksa hayatı zindanlarda işkenceler altında geçmiş yiğit imamları değil.

***

Müslüman bireyin kâfirlere karşı can güvenliği endişesiyle kalbinde olmayanı diliyle söylemesi, baskı altındaki bireye verilmiş bir ruhsat iken; bunu küçük zorlamalar mukabili kullanmayı alışkanlık edinmek, takiyye kavramı ile yakından dahi ilişkisi olmayan durumlar sergilemek aslında ikiyüzlülüğü/ münafıklığı  meşru görmektir.

Toplumlarımızda doğru-yanlış, dost-düşman, fayda-zarar çoğu zaman ayırt edilemez durumda ve hasıla olarak ta elimizde korkak, miskin ve teslimiyetçi bir nesil var.  Konu ile alakalı: "Kalbi iman ile dolu olduğu halde zora gelen müstesna…”.”Nahl, 106.  ayetini delil göstererek Ammar'ın yaptığı (takiyye ruhsatını kullanmak) yüceltilirken; anne ve babasının yaptığı dini üzere sabredip şehit edilmek fiilinin kutsiyeti ise neredeyse unutuldu.

Abbasî yönetiminin ağır baskılan karşısında, fikrinden ve inancından ödün vermeyi veya kendi görüşünü takiyyeci tavırla gizlemeyi asla kabul etmeyen Ahmed b. Hanbel’in "Alim takiyye yollu, câhil de bilgisizliğinden dolayı istenilen şekilde konuşursa, hakikat ne zaman ortaya çıkacaktır" dediği rivayet edilir.

***

Çevremiz artık sürekli reel politik cümleler kuran, işaret dili ile Müslüman kitleleri takiyyeye davet eden sözde alim kişiliklerle bunları sorgusuz-sualsiz takip edenlerle dolu. 

İslam’ın önündeki en büyük engel müşrik ya da kafirler değil; İslam adına konuşan, bâtıl yolda olduğu halde hak yolda olduğunu iddia ederek kitleleri yalan rüzgarları ile sürükleyenlerdir.

Acaba Resul günümüzde yaşasaydı dik, tavizsiz ve takiyyesiz duruşu ile ona ‘hain’ demeyecek, yanında yer alarak mücadele edebilecek insan sayısı bir elin parmakları kadar çıkar mıydı? 

Biz biliyoruz ki tüm resuller kendi döneminde; içerisinde bulundukları mevcut  sistemlerdeki yanlışları eleştirmiş, adaletsizliği dile getirmiş ırkçılığa karşı çıkmış, putçuluğu reddetmiş, ‘şirke’ göz yummamıştır. 

Çünkü Allah müşriklerden kesin bir çizgi ile ayrılmayı emretmiştir. Dolayısıyla elçilerde olduğu gibi onlara uyanlar için hayat hep zorluk sıkıntı ve meşakkatlerle dolu geçmiştir. 

Günümüz Müslümanları olan bizlerse tam tersi, müşrik gibi davranıp, konuşup, konforumuzu bozmadan,  tavizlerle onlardan gözüküp, onları teyit ederek yaşamayı seçmiş bir kitle görüntüsü vermekteyiz.

Üstelik her sapkınlığımızda İslam’ın maslahatı mazeretini öne sürerek…  
Bizler ‘sayı çoğaltarak’ güçleneceğini, yüksek makam ve mevkilere gelince İslam’ın da yükseleceğini zanneden gafil bir topluluğuz.

Oysa biliyoruz ki Allah Resulü müşriklerden gelen putlarını sayma, saygı gösterme, el sürme ve ululama gibi tüm tazim tekliflerini şiddetle reddetmiş; uzak durmuş ve onların şirklerinden beri olduğunu her daim ilan etmiştir.

Ve bizler tüm bunları her daim okuyor, tekrar ediyor ve birbirimize hararetle anlatıyor oluşumuza rağmen günümüz putlarından uzak durmuyor, gündelik faydalar uğruna o putlarla selfiler çekiyor, bizlerden razı olsunlar için kendimizi paralayıp duruyoruz. 

İnsanlar, akılları ile iman etmedikçe asla şirkten arınamaz. 

Aklımızla iman etmediğimiz için olsa gerek düzeni, sistemi, iktidarı değiştirmek isterken abartılı takiyye gösterileri süreç içinde kaçınılmaz olarak düzenin bir parçası olup, siyasetin azgın sularında kurbanlar verip duruyoruz…

Selam ve dua ile… 

Yazarın Diğer Yazıları