Enes Tarım

Eski Ahit Ve Şiddet Tanrısı Yehova

Enes Tarım

Şiddet, köken olarak insanlık tarihi kadar eski bir davranış biçimi… 

İnsan nesli Kabil’in kıskançlıkla kardeşi Habil’i öldürmesinden beri nebatatı yakıp tahrip ederek, hayvan nesillerini öldürüp yok ederek vahşi bir yaşam sürüyor.

Kabil insanlık için kötü bir örnekti ve onun nesli o günden bugüne hiç durmadan savaşlarla, şiddet gösterileri ile kan döküp durdu.

İnsanlık küçük kabile toplumlarında avcılık ve toplayıcılıkla geçinerek göçebe bir yaşam sürdürürken de; sonrasında modern yaşam biçimine geçip yüzbinlerce kişiden oluşan şehirlerde imparatorluklar kurmayı başardığında da daima zayıf olanları yok ederek, kölelik düzenleri kurarak bir yaşam sürdürmeyi yeğledi.

Sibirya tundrasından Avustralya çöllerine, yağmur ormanlarından Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya olan yürüyüşünde el değmemiş her bakir bölgede bitki örtüsünü ve içerisindeki her türlü canlıyı yok ederek bugünlere geldi.

İnsanlığın ilk kökeni yani Adem’in cennetten kovulduktan sonra ilk yerleşim yeri güçlü bir varsayımla Doğu Afrika’ya dayanırken; oradan Ortadoğu’ya Avrupa ve Asya’ya son olarak ta 

Avustralya ve Amerika’ya doğru yayılan homosapiens, her gittiği yere bela musibet ve savaş götürürken; bu uzun tahrip edici yürüyüşünde kendisine barış ve kardeşlik buyrukları ile eşlik etmesi gereken dini metinler de onu zapt edemedi dizginleyemedi. 

Ve çoğu zaman muharref kutsal kitaplar bizzat şiddet gösterilerinin kökeni, kaynağı olarak başucunda yer aldı.

İnsanlığı barış ve esenliğe davet etmesi gereken dindarlar yüzyıllar boyu tüm yeryüzüne kötülükler yayıp durdu.

Ruhbanlık müessesesi kimi zaman maddi karşılıklarla cennetten arsalar satarken, kimi zamansa tekfir ederek, büyücülükle itham ederek binlerce insanı ateşlere atarak yakıp durdu…

Bu şiddet gösterileri, yani dinlerin baskı ve şiddet ile özdeşleşmesi, toplumları modern zamanlarda seküler yaşam biçimlerini seçmeye zorladı.

Bunlar şüphesiz insanlığın Allah’a olan yönelişini akamete uğratmaya yönelik hareketlerdi.

Ve zaten Kitapta da Allah ile melekler arasında gerçekleşen bir diyalogda yaratılacak halife fesat çıkaracak ve kan dökecek biri (Bakara, 30) olarak nitelendiriliyordu...

Bu diyalog yeryüzünde Âdemden önce şiddeti kullanmış başka insan topluluklarının yaşamış olduğu varsayımını akla getirse ve bu tevil yorum olmaktan öteye geçmeyen bir varsayım olsa da, yine de insanoğlunun şiddete ne denli meyyal bir varlık olduğunu gösteren bir işaret olması açısından ilginçtir.

O halde şiddet fıtrî bir durum mudur yoksa insanın yeryüzünde yaşam sürerken sonradan öğrenerek kazandığı bir alışkanlık mıdır sorusu ehemmiyet arz ediyor.

Dinlerin öğretilerinde şiddeti teşvik edecek referanslar yüzünden mi insanoğlu çevresine bu kadar sert ve acımasız davranmakta? 

Şiddeti onların tanrısı mı emretmekte?  

Kendisini barış ve esenlik kaynağı olarak tanımlayan dinler tüm yeryüzünde geçmişten bugüne devam eden şiddet gösterilerinin birer asli kaynağı mıdır? 

***

Şiddet; “güç ve baskı uygulayarak bedensel veya ruhsal açıdan zarar veren bireysel veya toplu hareketlerin tümü” şeklinde tanımlanır.

Fiziksel saldırganlığı ifade eder ve lügat anlamı; “bedene zor uygulama, bedensel zedelenmeye neden olma, kişisel özgürlüğü zor yoluyla kısıtlama, bozma, sertlik ya da haşinlik” gibi anlamları içerir. 

Başka birine güç veya baskı uygulayarak onun rızası dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak, baskı uygulamak anlamına gelir.

Bazı toplumlarda şiddet olarak nitelendirilen olgular, farklı toplumlarda ya da geleneklerde bir şiddet eylemi sayılmayabilecek olsa da bu istisnai bir durumdur ve aslında şiddetin ne olduğu, daha doğrusu neyin şiddet kapsamında sayılabileceği tüm insanlığın ittifakla kabul ettiği davranış, söz ya da uygulamalardır. 

Kuran dâhil tüm semavi kitapların en ortak özelliği belki Tanrı’yı üstün bir güç ve otorite olarak nitelerken onu günahları cezalandıran ve affeden şeklinde resmetmesidir.

Bu yazımızda özellikle dinsel şiddetin kaynaklarından biri olan Yahudilik üzerinden muharref kitap Eski Ahit’in şiddeti nasıl resmettiği üzerinde durmaya çalışacağız.

***

Musa’ya verilen On Emir’de öldürmek, haksızlık, hırsızlık ve zulüm yasaklanır ve bir barış 
tablosu resmedilir: “Kurtla kuzu bir arada yaşayacak, parsla oğlak birlikte yatacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır yan yana duracak, onları küçük bir çocuk güdecek. Kurtla kuzu birlikte otlayacak ve aslan sığır gibi saman yiyecek, yılanın yiyeceği ise toprak olacak.” (İşaya, 65: 25)

Barış ve kardeşlik o kadar vurgulanır ki: “İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri, mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar. Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak, savaş eğitimi yapmayacaklar artık.” (Mika, 4: 3)

Oysa tarih boyu İsrailoğullarının kuvvetli bir argüman olarak şiddeti kullanması ve Yahudiliğin şiddet üzerine kurulmuş bir din olması bir çelişki değil midir?

Acaba Yahudiliğin kutsal kitabı Eski Ahit barış ve kardeşliği emretmekte iken İsrail oğulları bunu anlamayıp, algılayamayıp yanlış teviller yaparak kendi hevaları doğrultusunda şiddeti meşrulaştırdılar mı?

Yoksa tam tersi Eski Ahit tanrısı despot, kindar, acımasız ve ıstırap çektirmekten haz alan bir 

Tanrı mı? 

Devam edeceğiz inşallah….

Yazarın Diğer Yazıları