Altan Murat Ünal

Teslimiyet

Altan Murat Ünal

Batıla omuz verenlerin hakkı savunduklarını söylemeleri ne kadar inandırıcı olur? 

Ruhunu, dimağını neyle doldurduysa, neyin mücadelesini verdiyse; neyi övüp yücelttiyse ve neyi de yerip hafif gördüyse dünyadan o şekilde göçecektir insan. 

İslami teslimiyete bağlı her şey. 

İnancı, bilinci, direnci gerektirir teslimiyet. 

O zaman ancak insan kendisini kurtarabilir. 

“…Ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Bakara, 132) denmiyor mu ayette? 

İslami teslimiyete sahip olanlar ancak temsil edebilirler dinlerini. 

Hiçbir şey onların samimiyetini bozmaları için neden olamaz. 

Onlar kaba kuvvetten yana olmazlar. 

Korkak da değiller. 

Onların mesajları nettir, inançları gibi. 

Misyonları da açıktır. 

Kararsız, tutarsız, kaypak olmaz onlar. 

Kötülüğe kötülükle karşılık vermezler. 

Öyle sağlam duruşları vardır ki onların, tüm ezilmişlerin yaslanası gelir onlara.

Güven verirler, umut tebessümleri dağıtırlar etrafında bulunanlara… 

Her mevsim yeşil kalabilen ağaç gibidir onlar. 

Rüzgâra göre yön değiştirmezler, savrulmazlar; aksine, rüzgârı sağlam teslimiyetlerinin tanığı ederler.

Küfrün, sapkınlığın, azgınlığın kol gezdiği bir dünyada Müslümanca düşünmek, İslam çizgisinden ayrılmamak teslimiyetle mümkündür ancak. 

O takdirde eldeki imkânlar hayır, rıza, hizmet istikametinde değerlendirilebilir. 

Allah’ın verdiği imkânları, gücü; kinle, nefretle, hasetle kullananlar hüsrana uğrarlar; dünyada da, ahirette de.

“De ki: Ameller bakımından en çok hüsrana uğrayacakları haber vereyim mi? Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.” (Kehf, 103-104)  

Hakkıyla teslim olanlar ancak insana, topluma, tarihe ve olaylara İslam’ın rengiyle bakabilirler. 

Her şey tam bir teslimiyete bağlı.

Aksi halde özgün kimliklerin, ilkelerin öğütüldüğü, değerler alanında derin erozyonun yaşandığı bir zamanda onurlu, kişilikli kalmak hiç de kolay değildir. 

Hele de yalnızlaşma, yabancılaşma varsa…

Teslimiyetten uzak kalanlar yalnızlaşır, yabancılaşırlar giderek. 

Fıtrattan uzaklaşmaktır yabancılaşmak. 

Kendini, Rabbini tanımayan insan yalnızdır. 

Kalabalıklar arasında yalnız insan… 

Yaşadıkları toplumdan, akrabalarından, dostlarından ayrılıp sitelerdeki konutlarına, internetlere, televizyon ekranlarına kendilerini hapsedenler… 

Bazen kaldırımlara, büyük alış veriş merkezlerine, statlara dökülen kuru kalabalıklar… 

Nereye gittikleri, ne aradıkları, ne düşündükleri, ne yaptıkları belli olmayan milyonlar… 

Çağın seküler rüzgârı karşısında sersemleşen yığınlar… 

Bütünden kopmuş, özden uzaklaşmış parçalar… 

Nasıl toplanacak bu kadar parça bir araya?

Vahiy eksenli bir teslimiyete, bir kalkışa, bir heyecana bağlı her şey. 

Cihad meydanlarında ölümü tebessümle karşılayan şehitlerin teslimiyetine ihtiyacı var Müslümanların. 

Dünyanın dört bir yanında dayanılmaz baskıya, şiddete, işkenceye rağmen asla sarsılmayan yiğitlerin tevhidi kararlılıklarına… 

Etrafında olup bitenlere karşı sessiz, tepkisiz kalmayanların…

Yazarın Diğer Yazıları