Ali Yiğit

VAKIF MEDENİYETİMİZ

Ali Yiğit

Dün Valilik Mütevelli heyeti toplantısı vardı.

Mütevelli heyeti komisyon üyesi olarak katıldığım toplantıda  onayladığımız ve kuruldan geçen  bir madde dikkatimi çekti..

Malatya dışından mahkemesi Malatya'da olan yaşlı bir bayan bir aylığına Malatya'da kalmak zorunda kalmış. Kimsesi yok, kalacak yeri yok  maddi imkanı olmadığı için otele gidememiş.. Nereye gitse bir sonuç alamamış.. En nihayetinde Merkez Sosyal Yardımlaşma Müdürlüğüne başvurmuş durumu izah etmiş. Sonunda bir pansiyonda bir aylığına kalmış.. Pansiyon parası sosyal yardımlaşma tarafından ödendi..

Büyükşehirlerde özellikle kış aylarında kimsesi olmayan yatacak yeri bulunmayanlar için sığınma evleri var.. Ancak Şehrimizde böyle bir uygulama bulunmuyor.. Hani Malatya'da kışın evsiz barksız olanların başlarını sokacak bir sığınak yok.. Büyükşehir Belediyesi bu konuyla ilgili bir proje hayata geçirmesi şehrimiz için kaçınılmaz bir elzem olmuştur. Oysa bizim vakıf medeniyetimizde neler yok ki;  Ecdadımızın bize bıraktığı medeniyetten fersah fersah uzaklaştık veya unuttuk. Oysa ecdadımız yüzyıllar öncesinde kurduğu vakıflarla şehirleri yaşanır, insanları mutlu kılmıştır. Ecdadımızın vakıf kültürü saymakla bitmiyor.

"Düşünün;

Hava buz gibi. ​

Camiye gittiniz.

Şadırvan da abdest alacaksınız ama buz gibi su içinizi titretiyor.

 Tam o anda elinde ibrik yanınızda bir genç bitiyor.

“Buyurun Beyefendi” diyor.

“Abdestinizi sıcak suyla alın”

Şaşırıyorsunuz.

 Sonra gencin yakasındaki karta ilişiyor gözünüz:

“Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı Görevlisi!” yazıyor.

Ya da tam tersi.

Ağustos sıcağı, dilinizi damağınıza yapıştırmış.

“Şöyle buz gibi bir su olsaydı” diye içinizden geçirirken, bir bardak uzanıyor elinize.

 Suyu kana kana içiyorsunuz, içiniz ferahlıyor.

 Teşekkür etmek ve eline üç-beş kuruş tutuşturmak için bardağı uzatan gence dönüyorsunuz.

 Ama o parayı kabul etmiyor.

 Daha da şaşırıyor ve “Sen de kimsin?” diyorsunuz.

“Ben, Yaz Günleri Soğuk Su Dağıtma Vakfı Görevlisiyim” diyor genç.

Bitmedi, çok fakirsiniz.

 Evlilik çağına gelmiş bir kızınız var.

Ama çeyizi bile yok.

Bir gün akşam karanlığı çökmek üzereyken, kapınız çalıyor.

Kapıda iki bayan; ellerinde paket paket danteller, el işlemeleri, çeyizlik havlular, saten örtüler.

Gözünüz yaşlı, sesiniz titrek soruyorsunuz; “Siz de kimsiniz?”

“Biz” diyorlar. “Fakir Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı‘ndan geliyoruz”

Şaka gibi geliyor ama inanın bunların hepsi gerçek.

Hem de bundan 500 yıl önce bu topraklarda yaşanıyordu.

Nereden mi biliyorum?

Vakıflar Genel Müdürlüğü, harika bir çalışma yapmış.

Osmanlı‘da kurulan vakıfların listesini çıkarmış.

İnsan okudukça çarpılıyor, tüyleri diken diken oluyor.

“Yarabbi bu nasıl büyük bir medeniyettir, nasıl üstün bir meziyettir” demekten kendini alamıyor.

Kimisi 15. yüzyılda kurulmuş, kimisi 16. yüzyılda.

Hani Türkiye ilerliyor, demokratikleşiyor, sivil toplum güçleniyor deniyor ya.

Hepimize kapak olsun, işte Osmanlı’da kurulan vakıflar:

Güzel Yazı Öğretme Vakfı,

Sokak Hayvanlarına Ekmek Verme Vakfı,

Hastalara Evinde Bakma Vakfı,

Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı,

Duvar Yazılarını Silme Vakfı,

Kadın Sığınma Evi Vakfı,

Sıcak Pide Dağıtma Vakfı,

Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtma Vakfı,

Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı,

Sıcakta Sebillere Kar Koyma Vakfı,

Yol Güvenliğini Sağlama Vakfı,

Helalleşme Vakfı,

Hristiyan Esirleri Kurtarma Vakfı,

İlkokul Hocalarına Tütünü Yasaklama Vakfı,

Yoksul Mahkumlara Harçlık Verme Vakfı,

Güvercin hane Yaptırma Vakfı,

Leylekleri Koruma Vakfı,

Dara Düşenlerin Vergisini Ödeme Vakfı,

İflas Eden Tüccarlara Yardım Vakfı,

İlmi Kitapları Bağışlama Vakfı,

Şehit ve Sahabe Türbelerini Tamir Etme Vakfı,

Şehir Estetiğini Koruma Vakfı,

Hayvanlara Mera Açma Vakfı.

Daha onlarcası var.

Ama hepsini yazmaya imkan yok.

 Ancak şimdi siz karar verin;

500 yıl önceki Osmanlı mı ileri, yoksa bugün çağdaşım diye kan ve gözyaşı ile beslenenler mi?

Yazarın Diğer Yazıları