Ali Yiğit

Biz zengin miyiz fakir miyiz?

Ali Yiğit

Dün gazetelerde bir haber vardı..

MÜSİAD'ın başlatmış olduğu ''Akıllı Tarım Kent'' projesi..

Pandemi süreci bir daha gösterdi ki tarıma dayalı bir ekonomi sisteminin varlığı kaçınılmaz bir gerçektir..

Şu gerçeğin altını çizmek gerekirse tarım sektörünü canlı ve ayakta tutan ülkeler ileride yaşanacak olan ekonomik krizleri aşmada zorlanmazlar..

MÜSİAD'ın başlatmış olduğu proje gerçekten anlamlı ve bir o kadar önemli beş ana başlıktan oluşan proje kapsamında; organik doğal ürün pazarı, soğuk hava deposu, TIR parkı, paketleme, dağıtım, paketleme, seracılık, botanik bahçe, modern ve fonksiyonel yaşam alanları vs..

Proje; köy yaşantısını anımsatmakta..

Eğer biz üreticiyi, çiftçiyi toprağa ve köye küstürmeseydik böyle projelere hiç gerek kalmayacaktı..

Çiftçiyi toprağa, köylüyü doğduğu yere küstürürsek sonuç tarıma ve zenginliğe hasret kalmaktır..

Bir çok dünya ülkesinde köy denilince modern yaşam tarzı akla gelirken bizde köy denilince mahrumiyet akla gelmez mahrumiyet yaşanır..

Yanlış politikalar sonucu boşalan köylerin işi tekrar dönüş projeleriyle sürdürülmeye çalışılıyor..

Yani tekrar başa dönülüyor..

Arada geçen zaman ise telafisi mümkün olmayan kayıplar demektir..

Biz zengin miyiz fakir miyiz adlı bir makale okuyunca neleri kaybettiğimizi daha iyi anlıyorum..

Gerçek bir köy kahvaltısıyla karşılaştığımda sanıyorum 9-10 yaşındaydım. Çocukların anne ve babasına, "Biz zengin miyiz, fakir miyiz?" sorularını sorduğu zamanlar. Yani hayatı sorguladığım günler.

Nereden aklıma yer ettiyse, "şehirde yaşayanlar zengin, köylüler fakirdir" gibi bir düşüncemin o gün darmadağın olduğunu hatırlıyorum.

Eski adıyla Misseboli, yeni adıyla Aydınpınar Köyü’ndeki o pazar sabahı kahvaltısındaki sofrada yok yoktu. Neredeyse üzerinden yarım asır geçmiş olmasına rağmen koca bir kase dolusu tepeleme yığılı, soyulmuş yumurtayı unutamam. Ne yani birden fazla yumurta yiyebilir miydim şimdi? 

Reçeller, ballar, sucuk, tereyağı, envaı çeşit peynir. Ve koca bir tabak kızarmış patates. O da ne! Bir de ballı süt gelmez mi önüme.

Nimetlerin bolluğu zenginliktir, refahtır, mutluluktur ve o zaman "köylü zengindir" mantığı hakim oluvermişti o gün bende. 

Büyüdükçe anladım. Hep köydeki akrabalarıma gitmek istedim. Meyve ve sebze bahçeleri, akan tertemiz sular; tavuklar, ördekler, kuzular... 

Son kırk elli yılda hunharca köyden kente göçüldü. Kendi kendine yeten köylü kalmadı. 

Tarlalar bir sıkımlık refah için satıldı gitti. Şimdi köylere pazar kuruluyor, köylü sera domatesini pazardan alıyor. Şeftali memleketi Bursa’ya şeftali başka yerden geliyor. 

Kestane de Çin’den.

Peki, şimdi zenginlik ne, fakirlik ne, refah ne? Tarlanın karşılığında iki dairesi bir arabası olmuş köylü Ahmet ağabey, sofrasına sanayi üretimi kokusuz tereyağı bile koyamayıp fakir yaşıyor. Ah benim zavallı halkım! Son elli yıllık yanlış politikalarla fakirlik sandığın en büyük zenginliği kaybetmişsin..

Yazarın Diğer Yazıları