Tez Seferberlik
Malatyalı bürokratlardan Ali Yıldırım, memuriyet hayatını sonlandırdıktan (ya da ara verdikten) sonra tecrübelerini yazıya dökerek ülkemizin ve insanımızın mücadele ettiği hastalıkları teşhis etmiş, tedavi yolları önermiş. Bu çalışmanın ürünü olarak da Tez Seferberlik kitabı ortaya çıkmış. Kitap, değişik konularla ilgili tespitlerden ve çözüm önerilerinden oluşuyor.
Malatyalı bürokratlardan Ali Yıldırım, memuriyet hayatını sonlandırdıktan (ya da ara verdikten) sonra tecrübelerini yazıya dökerek ülkemizin ve insanımızın mücadele ettiği hastalıkları teşhis etmiş, tedavi yolları önermiş. Bu çalışmanın ürünü olarak da Tez Seferberlik kitabı ortaya çıkmış. Kitap, değişik konularla ilgili tespitlerden ve çözüm önerilerinden oluşuyor.
Tez Seferberlik, tespit ve çözüm önerileriyle birlikte bir yandan da bir düşünme sistematiği sunuyor okuyucusuna. Her başlık birbiri ile alakalı ve iç içe geçmiş. Akla gelen tüm kavramlar birbirleri ile ilintili bir şekilde incelenmiş. Korkudan önyargıya, bağnazlıktan empatiye kadar her konuyla ilgili düşünceler, ülkemiz ve insanımız bağlamında masaya yatırılmış. Sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri, temelde tek çözüm önerisi sunulmuş o da kitabın ismi zaten: Tez Seferberlik.
Konu başlıkları ve getirilen çözüm önerileri makul, mantıklı, olabilir diye nitelendirilebileceklerle başlıyor, zor, çok zor, ütopik denilebileceklere kadar uzanıyor. Ülkemiz için en büyük sıkıntı, birlik ve beraberliğin oluşamıyor olması. Yazarın ümitvar söyleminin aksine ben çok ümitli değilim zira bu ülkede insanların egolarının aşılması mümkün görünmüyor. Herkesin, kendi düşüncesinin en doğru olduğunu iddia etmesi çok doğal bir şey fakat problem başkasına tahammül noktasına gelip tıkanıyor. Marjinal grupların başkalarına tahammülü yok ve dünya tarihi göstermiştir ki marjinal grupların bütünlüğü bozma-tahrip etme noktasındaki güçleri neredeyse atom bombası seviyesindedir.
Toplumsal barış, söylemlere en çok istenen şeymiş gibi giriyor fakat toplumsal barışı istemeyen çıkar gruplarının güçleri her zaman daha fazla.
Yazar kitabını tutsaklaşma kavramı ile açmış. Sanal dünya tutsaklığının bizi esir ettiğini, kendi egolarımızın kölesi olma hastalığına duçar ettiğini anlatıyor. Özgür olmak için seferberlik sloganı ile de bu zincirin, kırılması gereken ilk zincir olduğunu haykırıyor. Kafasını kaldırmadan zincirini kıramaz insan gerçekten de. Seferberliği, var oluş amacımızdan bizi saptıran her şeye karşı duruş sergilemek olarak tanımlamış ki bu da özgür olmaya atılan ilk adımdır. Küresel sistemin insanları nasıl birer oyuncak haline getirdiği, kendine ait olmayan şeyleri, kendine aitmiş gibi göstererek yüreklerine kaybetme korkusunu saçtığını söyleyerek güzel bir tespitte bulunmuş.
Seferberliğin ikinci adımı insanın bağnazlığından kopması. Yekdiğerini tanıması ve kabul etmesi. Herkesi olduğu gibi kabul etmek ve kıyaslamayı bir kenara bırakmak gerekiyor zira hasedin, kıskançlığın, dedikodunun temel kaynağı kıyaslamadır diyor yazar. Ardından yine küresel sistemin neden ve nasıllarına dokunuyor. Kapitalist sistemin, sınırsız ihtiyaç, sınırlı kaynak yalanının insanlığın boynuna nasıl dolandığını ve nasıl kurtulunacağını anlatıyor. “Meşru olan mı meşhur olan mı?” sorusunda meşhurdan yana oy kullanan çoğunluğun zihinlerinin temizlenerek meşruya yönlendirilmesi gerekiyor ilk olarak.
Seferberlik, birey-suç bağlamında devam ediyor. İnsanların şiddete eğilimlerinin suçlusu varoluş amacından sapma olarak belirlenmiş. Suçlar ve davalar sürekli artıyor. İnsanın merkezde olmadığı bir düşünce sistematiği, hak ve sorumluluk kavramlarının yasalar tarafından belirlenmesini gerektiriyor. Halbuki hak ve sorumluluk kavramları bireylerin bilinçlerinde oluşturulmalı önce diyor yazar. Bu tespitin ardından birey her yönüyle masaya yatırılıyor. Birey, önce kendi özüne dönmeli, özüne sahip çıkmalı. Seferberlik, titizlikle, yitirilen değerlerin ortaya çıkarılmasıyla devam etmeli. Dilde seferberlik, hoyratça kullanılan bu dilin izinin sürülmesi ile başlamalı. Aile kavramı hak ettiği değeri bulmalı. Milli eğitim, ülkenin en önemli gündem maddesi olarak dinamizmini korumalı. Adalet, eğitimden sonraki en önemli konu, diğer meseleler bu ikiliden sonra geliyor yazara göre.
Medya, bozulmanın en temel sebeplerinin başında geliyor. Medya, Ali Yıldırım’ın manifestosuna göre kontrol altında tutulması gereken odaklardan. RTÜK ve bakanlıklar daha aktif bir duruş sergileyerek medyanın olumsuz yanlarını törpülemeli. Dini temelli organizasyonlar da kontrol edilmesi, düzenlenmesi gereken kurumlar. Tarikatlar ve cemaatler, meşrebine bakılmaksızın, yapısı dinamizm kazanmış bir Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kontrol edilerek düzenlenmeli. Bu başlıkların ardından incelenen Alevilik konusunu biraz yüzeysel buldum. Yazar, Aleviliği, Alevi olmayanların klasik bakış açılarıyla incelemiş. Alevilik, bugün, karşıt cenahların bildiklerinden çok daha derin bir felsefesi olan bir ekol. Kendi içindeki bazı akımlara dayanarak, gelecekte, İslam dışı bir dine de dönüşebilme potansiyeli taşıyor. Sadece Hazreti Ali ve Muaviye çatışması bağlamında olaya bakmak biraz eksik bir bakış olmuş.
Çevre konusunda da düşüncelerini ve çözüm önerilerini ortaya koymuş yazar fakat bana göre bu da biraz eksik olmuş. Yakın bir gelecekte dünyanın en temel sorununun çevre sorunu olacağını düşünüyorum. Bunun için önlem almakta çok geç kalmış olabiliriz. Çevre konusunun Eğitim ve Adalet’le birlikte ele alınmasını tercih ederdim yazarla istişare olanağım olsaydı. Yaşadığımız dünyaya insanoğlunun yapmış olduğu tahribatı geri çevirebilmek için ne kadar eğitim verilse az. İnsanlar arasında tesis edilmesi gereken adaletin insan-çevre bağlamında kurulması da en az birincisi kadar önemli.
Kürt meselesi hakkında müspet adımlar sunduktan sonra FETÖ meselesine değiniyor yazar. Bu konuda da vicdanının kendisine fısıldadıklarını yazıya dökmüş diğer konularda olduğu gibi. Suriyeliler konusunda da yine, kirlenmemiş bir vicdanın söyleyebileceği şeyleri söylüyor. Yurtsuz kalmış insanları kovmak değil de onlara katkı sağlamak gerekiyor diyor.
Bu konulardan sonra devlet ve yönetimle ilgili fikirlerini ortaya koymuş yazar. Önce, yönetimsel hataları masaya yatırmış ve ardından olması gereken yönetim şekli ile ilgili fikirlerini ortaya koymuş. Yönetimin nasıl olması gerektiği ile ilgili Platon’dan Farabi’ye kadar düşünürlerin fikirlerini günümüze uygulayarak nasıl yöneticiler seçilmeli, nasıl bir idari mekanizma oluşturulmalı sorularına cevaplar aramış. Devlet, Vatan, Millet kavramları incelendikten sonra erkler ayrılığı kavramından bahsetmiş Yıldırım. Günümüz Türkiye’sinde kuvvetler ayrılığının tam olarak uygulanamadığından yakınmış ve ideal sistemin yasama yürütme ve yargı erklerinin tam olarak birbirinden ayırılmış bir sistem olduğunu ifade etmiş.
Kitabın son on sayfası en çok sevdiğim yerler oldu zira tüm kitap boyunca aktarılan düşünceler toparlanmış, tespit edilen tüm sorunlara sunulan çözüm önerileri netleştirilmiş. Öncelikli olarak yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini söylüyor yazar. Bu anayasayı yapmadan önce de 5 adım atmamız gerekiyor yazara göre: a) özeleştiri-tövbe b) barış-helalleşme c) seferberlik d) istişare e) uzlaşma-konsensus. Bir sonraki bölümlerde bu sayılan maddelerin içleri dolduruluyor. Sonrasında ümitle ve heyecanla seferberlik senaryosu okuyucunun gözlerinde canlandırılıyor.
206 sayfalık bu eser benim değişik yönleriyle çok takdir ettiğim bir çalışma oldu. Her şeyden önce, benim gibi okuyucuların en çok dikkat ettiği hususta yani yazım ve dilbilgisi konusunda güzel bir çalışma olmuş. Tüm dikkatime rağmen bir kelime hatasına, gramer yanlışına rastlamadım. Bu açıdan takdir ettim. Esas olarak da, her ne kadar ütopik bir çalışma olarak görsem de bir ferdin, düşüncelerini böylesine sistemli hale getirerek okuyucuya sunmuş olması çok önemli. Ülkedeki her birey bunun onda biri kadar memleketi için çözüm önerisi getirse seferberlik kendiliğinden başlar zaten. Bir insanın değil, eli kalem tutan her insanın ülkesinin, ülkemizin geleceği için fikir üretmesi ve bunu ortaya koyması seferberliktir. Fabrikada çalışan her işçinin, işini en iyi bir şekilde yapmak için çaba göstermesi seferberliktir. Tarladaki ırgattan devlet dairesindeki memura kadar, finans kurumundaki yöneticiden en zenginler listesine giren patronlara kadar herkesin aklının bir köşesinde memleketiyle ilgili bir kaygının bulunması ve bu kaygı için ellerinden gelenin en iyisini yapmaları seferberliktir. Öğrencinin en iyisi olmak için uğraşması, din adamının en güzelini vermek için uğraşması seferberliktir. Ali Yıldırım’ın bu kitabı yazması, 2020 Mart ayında Çizgi Kitabevi’nin yayınlaması birer seferberlik örneğidir. Bu örneklerin sayısı artıp binleri, milyonları bulduğu gün seferberlik başlayacaktır. Bu rüyaya inanmasam da gerçekleşmesi için dua etmekten de geri kalmam.
(Hazırlayan: Mehmet Zeki Dinçarslan)