'Aile yapısını yok etti'

Resmî Gazete 'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye'nin, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmasını değerlendiren İSAM Başkanı Av. Zeki Taşkıran, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesini önemli bir gelişme olarak nitelendirdi. Taşkıran, 'Ancak sözleşmenin ürünü olan 6284 Sayılı Kadını Koruma Kanunu'nda köklü bir değişiklikten geçirilmez yada kaldırılmaz ise bu sözleşmenin kaldırılmış olması, aile yapımıza yada kadınımıza hiçbir fayda sağlamaz. Bu sözleşme ve kanun, aile yapımızı yok etti' dedi.

'Aile yapısını yok etti'

Aile yapboz tahtasına döndü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan karar ile Türkiye adına 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan ve 10 Şubat 2012 tarihli sözde Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin (İstanbul Sözleşmesi) feshedilmesi ile ilgili İhvan Strateji Araştırma Merkezi (İSAM) Başkanı Av. Zeki Taşkıran, Gazetemize konuştu. Taşkıran, aileyi yıkan İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesinin önemli bir gelişme olduğunu ancak sözleşmenin ürünü olan 6284 Sayılı Kadını koruma kanunun da köklü bir değişik olmazsa, Türk aile yapısına ve kadına hiçbir fayda sağlamayacağını söyledi. Taşkıran, aile ile ilgili düzenleme ve uygulamaların yapboz tahtasına döndüğünü ifade etti. İhvan Strateji Araştırma Merkezi (İSAM) Başkanı Av. Zeki Taşkıran ile yaptığımız İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ile ilgili röportajdan kesitler:

NETHABER: İstanbul Sözleşmesi’ni kısaca özetler misiniz? 

Av. Zeki Taşkıran: Avrupa Konseyi, çok kısa sürede Avrupa’yı savaştan öncesine göre daha güçlü hale getirmiş ve Avrupa Ülkeleri, kurdukları proje ve diğer örgütlerle Dünyada çok büyük bir ilerleme kaydetmişlerdir. İnsan Hakları, demokrasi gibi kavramlar üzerinden giderek üye ve üye olmaya aday ülkeleri de katarak kendi kültür ve yapılarına uygun olan İstanbul Sözleşmesini de 2011 yılında tanzimle devreye sokmuşlardır. İstanbul Sözleşmesi, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. İçeriği görünürde kadın ve aile içi şiddetin önlenmesi olarak görünmektedir. Tarafları bir kısım Avrupa Ülkelerinin oluşturduğu ve Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı ve taraf olduğu bir sözleşmedir.

Müslüman ülkelerdeki kadın erkek arası fıtrat yok edilmeye çalışıldı

NETHABER: Sözleşmenin feshini gerektiren nedenler, zararlı yönleri nelerdir?

Av. Zeki Taşkıran:  Son yıllarda Kadın profili en üste çıkarılarak Kadın-Erkek arasında mutlak bir eşitlik, hatta pozitif ayrımcılıkla kadın birkaç tık yüce ve yüksek gösterilerek Müslüman ülkelerdeki kadın erkek arası fıtrat yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken de kadının nefsine hoş gelen, kadının ezilmişliği, kadının korunması, özgürlük ve eşitlik kelimeleri birer araç olarak kullanılmıştır. Sözleşmede bunlar kullanılarak toplumumuza büyük bir zarar verilmiştir. Başta İslami kesimden yazar ve aktivistler ile bazı sivil toplum örgütleri ile sosyal medya çok dillendirince kanaatimce Cumhurbaşkanı böylece sözleşmenin maddelerinin detayına inmiş ve zararlı yönleri ile feshedilmesini gerektiren nedenleri yeni görmüştür.

Allah kadın ve erkeği farklı fıtratlar üzerinde yarattı

Kısaca değerlendirecek olursak; Kadının-erkekle mutlak eşitliği ön plana çıkarılmaktadır. Daha da ötesine geçilerek kadına pozitif ayrımcılık yapılmasını üye ülkelerin çıkaracakları yasal düzenlemelerle sağlaması hüküm altına alınmıştır. Allah kadını ve erkeği yaratırken değişik hususlarda birini diğerine üstün ve farklı kılmıştır. Örneğin sosyal hayat ve çalışma hayatı konusunda. Bu sözleşme sonrası kadının çalışması o kadar öne çıkarılmıştır ki Cumhuriyet tarihinden bu yana kadının sosyal ve siyasal hayattaki oranı hiç bu kadar fazla olmamıştır. Bu vesile ile kadının kocası ve çocukları arasında ki sağlam temel ve ilişki ortadan kaldırılmış ve ülkemizde ki aile yapısı diye bir şey kalmamaya başlamıştır. Şuan ki ailelerde kadın kocasını, çocuk anne babasını kaale almaz olmuştur. Başsızlık ve düzensizlik almış başını gitmekte ve herkes hayatını müstakil olarak yaşar bir hale gelmiştir. Buna sosyal medya da araç olarak ekletilince artık önü alınamaz bir hal almıştır aile içi kopukluk. Allah kadın ve erkeği yaratırken farklı fıtratlar üzerinde yarattığı evrensel bir gerçekliktir. Mutlak eşitlik nasıl kabul edilebilecektir. Şimdi değişse de Milli Görüş geleneğinden gelen Reisi Cumhur bu fıtrata aykırılığı bence görüp sözleşmeyi feshetmek zorunda kalmıştır. 

Sinsi oyunlar oynanıyor

Diğer bir Fesih nedeni ise “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ve “cinsiyet eşitliği” kavramları üzerinden sinsi oyunlar oynanmasıdır. Sözleşmenin 3. Maddesinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin Erkek-kadın arasında ki toplumda biçilen roller olarak tanımlaması yapılmış ve fakat sözleşmede cinsiyet eşitliği tanımı yapılmadan sözleşmenin 4. Maddesi 3. Fıkrasına cinsiyet eşitliği sıkıştırılmıştır. İlk bakışta hiç farkına varılmayan ancak bilinçli kişilerin fark edebileceği bir düzenleme getirilmiştir. Burada cinsiyet eşitliği ile kadın-erkek arası değil Erkek-erkek arası(Gey) dediğimiz ve Kadın-Kadın arası(lezbiyen) dediğimiz sapıkça ilişkilere karşı çıkılması şiddet olarak görülmüş, bu ilişkiler meşrulaştırılmaya ve bunların yasal düzenleme altına alınmaya sağlanması amaçlanmıştır. Bunu da İstanbul Sözleşmesi ile Türkiye de kendi ev sahipliğinde kabul etmiştir. Yaşanan bazı olay ve sapıkça ilişkilerin hukuki zeminde böylece yer bulduğunu gören Cumhurbaşkanımız sözleşmeyi feshetmek durumunda kalmıştır. Sözleşmenin 12. Maddesi; Kadın fıtratı- kadının aşağı düzeyde olduğu iddiası ile karşılaştırılmış ve kadın-erkek eşitliğine aykırı olarak görülen din, gelenek, töre gibi uygulamaların kökünün kazınması için kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel kalıplarının değiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması hüküm altına alınmıştır. Bizi yaratan Rabbimizin bize verdiği fıtrat ve verdiği haklar ile yükümlülüklerin kökünün kazınması nasıl bir kabuldür. Kadın ve erkek konusunda dinin emredici hükümlerini kaldıran bu maddenin şirke neden olması sözleşmeyi kaldıran en temel nedenlerden olmuştur bence.

Türkiye'de aile kalmaz

Aileler arasında uzlaşma yada arabuluculuğu ortadan kaldırma Hükmü =Sözleşmenin 48. Maddesi. Bu madde tek başına, bu sözleşmenin aile birliğini yok etmeye kastettiğini görür. Nasıl mı? Maddede açıkça sözleşmede yer alan şiddet olayları ile ilgili tartışma ve kavga sonucu kadının ayrı bir yere yada babasının evine taşınması halinde aracılık faaliyeti dediğimiz arabuluculuk yada uzlaştırıcılık faaliyetlerinin yasaklanması için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alınması hüküm altına alınmıştır. Örneğin; Aile içi basit bir kavgada o an ki psikoloji ile karşılıklı hakaret yada ufak çaplı itişme oldu. Eşiniz baba evine gitti. Bu durumda eşinizi getirtmek için ne dost ne aile hiç kimseyi arabulucu yada uzlaştırıcı yapamazsınız. Evinde tartışma yada kavga olmayan bir evde birlikte yaşam yok demektir. Bu madde ise amacına ulaşırsa Türkiye de aile kalmaz. Böyle açık ve net bir maddeyi bile bu hükümet kabul etmiş ve çekince dahi koymamıştır. İslam aile yapısına, ülkemizin aile yaşam ve kültürüne tamamıyla ters olan bu sözleşmenin derhal kaldırılmış olması bir milli meseledir. Siyonizm'in topla, tüfekle bu millete yapamadığı en büyük kötülüğü bu türden sözleşmelerle ve bu sözleşmelerin uşağı kuruluşlarla, kişilerle yapmayı başarma aşamasında iken hamdolsun ortadan kaldırılmış oldu.  

Aile yapımızı yok etti 

NETHABER: Bu sözleşmenin verdiği zararlara ilişkin istatiksel veriler var mı elinizde?

Av. Zeki Taşkıran: Tabi ki İhvan Strateji ve Araştırma Merkezimiz buna ilişkin çalışmalar kapsamında hem rapor hazırlamış hem de verileri çıkartmıştır. Bu verilerden özellikle 2011 öncesi ve sonrası gelişmeler ve değişimler bizi bu sözleşme açısından ilgilendirmektedir. Bütün verileri paylaşmak sayfalarla bitmez o yüzden isterseniz 2-3 can alıcı veriyi aktarayım. Örneğin; 2011 öncesi boşanma sayıları 99.663 boşanma gerçekleşmiş iken 2011 sonrası 123,325 olmuştur. Keza kadın cinayetlerinde Marmara ve Ege bölgesinde en fazla olması(Din ve gelenek etkisinin azlığı önemli=Sözleşmede tam tersi) Marmara Bölgesinde 141 iken Doğu Anadolu da 24 kadın cinayeti olmuştur. Kadına karşı şiddet de aynı durumdadır. En can alıcı örnek ise 2011’e kadar kadın cinayetleri 121 iken 2012 yılında 210 adet olmuştur. Neredeyse yarısı. 2016 yılında 328 tane kadın cinayeti yaşanmış. 2020 yılı ise Cumhuriyet tarihinde yaşanmış en yüksek oranda kadın cinayeti ile anılacaktır herhalde. 300 tane kadınımız cinayete kurban gitti! Hani, bu kadını koruyacak bir sözleşme idi. Hani 6284 sayılı kanun iyi bir kanundu. Sonuç itibariyle ne bu sözleşme ne de bu kanun, kesinlikle kadın şiddet ve cinayetlerini arttırdı ve aile yapımızı yok etti. Sözleşme çok şükür fesholdu. Bu sözleşmenin ürünü olan 6284 Sayılı Kanunun da ülkemiz yaşantısından derhal çıkartılması yada çok kanunda radikal değişikliklere gidilmesi gerekmektedir.

6284 Kanununda köklü bir değişiklik yapılmalı

NETHABER: Bu sözleşme ve sonrası için son olarak diyecekleriniz nelerdir?

Av. Zeki Taşkıran: Yapboz tahtası oldu aile ile ilgili düzenleme ve uygulamalar. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu sözleşmeyi detayına girmeden ve hazırlık yapmadan acemice çıkaran ve vebal altında olanların, bu sözleşmeye imza atanların çoğu AK Parti hükümetindedir. Artık sosyal medyanın ve kadın derneklerinin etkisi ile kadının ruhunu okşamaktan vazgeçip ailemizi ve kadınımızı gerçekten koruyan faaliyetlerde bulunulmalı. Şu sıralar yoğun sosyal medya yada kadın örgütlerinin tepkileri nedeni ile bu rezil sözleşmenin yerine yeni bir saçmalığa girişilmez umarım. Keza şunu da belirtmek isterim ki bu sözleşmenin ürünü olan 6284 Sayılı Kadını koruma kanunu da köklü bir değişiklikten geçirilmez yada kaldırılmaz ise bu sözleşmenin kaldırılmış olması, Aile yapımıza yada kadınımıza hiçbir fayda sağlamaz. O yüzden bu sözleşme yada ürünü olan kanunu artık bırakıp Türk kadını, ailesine geri kazandırılmalı ve maneviyatı yüksek, ahlaklı bir nesil ile toplumun temel taşı garantiye alınmalıdır. Artık bilinmelidir ki aileyi ayakta tutan ve kadın cinayetlerini durduracak olan ceza değil, eğitim ve ile içi birliktir. Bu vesile ile umarım bu fesih ile birlikte devamı gelir ve aile topluma kazandırılır.